BU GİDİŞ NEREYE?
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn BU GİDİŞ NEREYE? Bir çınar kadar yorgunum, köy çeşmesi kadar unutulmuş Yağmurlu düşler kurarım tek renk, sahi […]
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn BU GİDİŞ NEREYE? Bir çınar kadar yorgunum, köy çeşmesi kadar unutulmuş Yağmurlu düşler kurarım tek renk, sahi […]
Bir çınar kadar yorgunum,
köy çeşmesi kadar unutulmuş
Yağmurlu düşler kurarım tek renk,
sahi bu yüzden çiçeklerim solmuş.
Meçhul bir yolcuyum belki bu son akşam,
Kardelen çiçeği gibi yalnız, çölde ki susuz duam.
Neden sessizlik düşer kalbe, gitmekse eğer konu
Kitaplar dilsiz, şiirler sürgün, kalemler küskün ve kuru,
Fe Eyne Tezhebün nidası asırlardır sarıyorken ruhu
Heyhat yaşantılarla kabusa uyanmaktır sonu.
Ey Âdemoğlu nereye bu gidiş? Onca nimet helal kılınmışken
nefsine, bir ağacın yasak kokusu mu mayhoş ediyor ruhunu. Hz. Allah’ımızın
benden başkasını ilah olarak bellemeyin emrini unutup varlığı ve gücü maddeye
bağlayarak emirler ve nehiyleri birbirine karıştıran, oyundan ibaret olan bir
hayata mı gidiyorsun?
Hz Yusuf (a.s.)’ın kapalı kapılar arkasında nefsine hayır
diyerek Rabbine kaçarken, sen her gün, her an elinde telefonla kapalı kapılar
arkasında nefsine koşup, gönül yıldızlarını gönül hırsızlarına kaptırarak
nereye gidiyorsun?
Online ağ karmaşasında sosyalleşme adı altında mubah
kabul ettiğin onca kapılara hesapsızca girip kullanan ve güzele bakmak sevap
söylemiyle fıtrat güzelliğini ağların kasvetine teslim ederek nereye gidiyorsun?
“Anne ve babanıza uf bile demeyiniz” emr-i ilahisine
rağmen ecdadını huzur evlerine sözde huzura teslim ederek, onların alev alev
hasret yanan kalplerini maddi temayüllerin gölgesinde görmezden gelip, bakan
körler gibi nereye gidiyorsun?
Bütün dünyevi
dertleri geriye atmak değil mi? tekbir alıp huzura durmak. Sadece onun rızası
için gözyaşı döküp karanlık gecelerini aydınlatmak. Elini semaya kaldırarak en
aciz bir dilenci edasıyla zayıflığını itiraf etmek. Tekbirini de teşehhüdünü de
unutup istemeyi başkasında arayarak nereye gidiyorsun?
Hatalarla nakşettiğin bu gününü temyize çıkarmak için
birçok kapın varken neden çalmadın hiçbirini? Tövbeye açılan kapılar hep seni
beklerken bir sehiv secdesi bile yapamayacak ne günah işledin ki, Hz.
Allah’ımız huzuruna kabul etmiyor seni. Şu an bu secdeyi yapacak nefesin varken
hala nereye gidiyorsun?
Lanet, bir insanın fiziksel değişime uğraması demek
değildir, lanet bir şeyin günah olduğunu bildiği halde ondan vazgeçemeyip
alışkanlık haline getirmesidir. Çünkü lanetlenmiş ruh tövbeden uzaklaşır ve
rahmetten nasibi kesilir. Günahı bile normalleştirilmiş bir hayat seyrinde
nereye gidiyorsun?
Her şeyin en iyisine ulaşmak için kendi doğrularımıza
fetva arayışındayken, mutluluk maskesini takarak kırdığın kalplerin iyileşmeyeceğini
bil. Hırsların tahakkümü altında cenk edip gıybetle bilediğin dilin hiç
girmiyor kınına, hiç kazanamayacağın bu savaşta dünya süslerinin peşinden
nereye gidiyorsun?
Değer katmak yerine yük katıyoruz zamanın gemisine.
Hörgüçlü develer gibi topluyoruz sırtımızda geleceği. Devesi olmadığımız serap
dolu yaşamın çölünde susuyoruz. Kaktüs dikenlerinden su bulup içerken, en çokta
yalancı çiçekler dudaklarımızdan kan damlatıyor sahici kumlara. Gideceği yeri
bilemediğimizden kuralları koyanların çağdaş köleleri gibiyiz. Kırbacını en
acımasız bir şekilde vuruyor çok rakamlı banknotlarla. Beynimiz esir kampında
kalmış kelepçeli mahkumlar gibi. Boynumuzdan bağlanıyoruz dokunmatik ekranların
ileri tuşlarına. Hiç bitmeyecek gibi yaşarken günümüzü, karanlığın örtüsü
altına süpürerek tüm günahlarımızı nereye gidiyoruz
Mukayyet
kurulmuş saatlerimiz işliyor ileriye, şimdi dur ve sor kendine neden, niye,
nasıl ve Bu Gidiş Nereye?