admin

GÖREN KÖRLER Mİ, YOKSA GÖRENDEN DAHA İYİ GÖREN KÖRLER Mİ?

GÖREN KÖRLER Mİ, YOKSA GÖRENDEN DAHA İYİ GÖREN KÖRLER Mİ?

 

Birinci Dünya Savaşı’nın dehşet dolu günleri, hayatın en karanlık anlarına işaret ederken, birçok insanın gözleri bu karanlığın içinde sonsuza dek karardı. Savaşın dehşetinden sağ çıkanlar, bedenlerindeki yaraları onarmaya çalışırken, bazıları için gözlerini kaybetmek, aslında onların iç gözlerini açmalarına neden oldu. İşte bu insanlar, görmeyen gözleriyle, sadece dünya görüşlerini değil, aynı zamanda insanlığın derinliklerine de bir pencere açtılar.

 

Gözleri olmadan yaşamayı öğrenen bu insanlar, her şeyi farklı bir perspektiften görmeye başladılar. Hayatın renklerini, dokularını ve anlamlarını, gözleri görmezden önce hiç fark etmedikleri kadar derinlemesine keşfettiler. Onlar için dünya, bir ressamın tuvaline fırça darbeleriyle işlenen bir sanat eseri gibiydi. Görmeyen gözleri, insanların kalplerine ve ruhlarına doğru yolculuklar yapmaya başladı.

gören körler

Bazıları için bu yolculuk, müziğin büyüleyici dünyasına açılan bir kapıydı.

Sesi, notaların dansını ve enstrümanların dokunuşunu hissettiler. Bir melodi, onlar için yalnızca kulaklarının duyduğu bir şey değil, aynı zamanda ruhlarının çevresinde dans eden renklerin bir yansımasıydı. Gözleri olmadan müziği daha derinlemesine yaşayanlar, insanlığın en yüce ifadelerini seslerde buldular.

Bir diğerindeyse kelimelerin büyüsü vardı. Sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşan düşünce ve duyguların gücünü keşfettiler. Her bir kelime, dünyanın farklı bir parçasını tanımlıyordu ve onlar bu tanımlamaları derinlemesine anladılar. Görmeyen gözleriyle yazdıkları veya duydukları her cümle, onların içinde yeni dünyaların kapılarını açtı. Kelimeler, sadece anlam taşıyan semboller değildi, aynı zamanda insanın ruhunu besleyen birer hazineydi.

Birçoğu doğanın büyüsüne kapıldı. Rüzgarın şarkısını, kuşların cıvıltısını ve ağaçların hikayesini dinlemeye başladılar. Toprakla temas etmek, onları doğanın büyüsüne daha da yaklaştırdı. Doğanın döngülerini, yaşamın dengesini ve her bir canlının rolünü gördüler. Görmeyen gözleriyle, doğanın bir bütün olduğunu ve insanların da bu büyük tablonun bir parçası olduğunu anladılar.

Bu insanlar için yaşam, gözleri olmayanların daha iyi gördüğü bir dünyada başka bir boyut kazandı. Onların bakış açısı, sadece gözlerin gördüğünün ötesine geçti. Görmeyen gözleriyle, insanlığın en derin duygularına ve en büyük potansiyeline ulaşabildiler. Çünkü görme, sadece gözlerden ibaret değildi; görme, iç gözlerle başladı ve iç gözlerle sonsuzdu.

Böylece, görenlerin dünyasının ötesinde, gözleri olmadan daha iyi gören körler, yaşamın en derin anlamlarını keşfettiler. Belki de gözlerimiz kapalıyken, gerçek anlamı ve güzelliği daha iyi görmemize yardımcı olacak bir iç gözü keşfetmek için biraz zaman ayırmalıyız. Belki de, gerçek anlamın ve değerin, dışsal dünyanın ötesinde olduğunu fark etmeliyiz. Belki de, görmeyenlerin bize öğrettikleri gibi, içsel bir bakış açısıyla daha anlamlı bir yaşamı keşfetmeliyiz.

körlük

Gözleri olmayanların bu derin içsel bakış açısıyla yaşadıkları dünya, bir masalın içindeki büyülü bir krallığa benzerdi. Bu krallıkta, her köşede yeni bir sır, her ses bir öykü ve her dokunuş bir şiir saklıydı. Gözleri olmayanlar için yaşamın zenginliği, görünmez dünyaların perdesini aralayarak ortaya çıkıyordu.

Ayeti Kerime de buyrulduğu gibi ‘’ Onların Kalpleri vardır ama anlayamazlar’’ görmenin ötesinde bir anlam dünyası olduğunun en belirgin işaretidir.

 

Bu insanlar, insanların dış görünüşünden öteye geçtiler. Kimi zaman bir kişinin içindeki çatışmayı, kimi zaman bir yabancının gülümsemesinin altındaki samimiyeti ve kimi zaman da bir eserin yaratıcısının duygularını hissettiler. Gözleri olmayanların zihinleri, insanların maskelerinin ötesindeki gerçeklikleri görmeyi başardı. Onlar için, insanlar arasındaki bağlar ve ilişkiler daha derin, daha anlamlı hale geldi.

Görmeyenler, zamanın geçişini de farklı bir şekilde algıladılar. Her anı, bir hazine gibi değerliydi. Zamanı ölçen saatlerin tiktakları yerine, doğanın ritmini hissettiler. Mevsimlerin değişimi, yaşamın dönüşümü ve her yeni günün bir armağan olduğunu anladılar. Gözleri olmayanlar için geçmiş, bugün ve gelecek, bir bütünün parçalarıydı. Her an, bir öğrenme fırsatıydı.

Ayrıca, bu insanlar için empati, bir yaşam biçimi haline geldi. Kendileri gibi zorluklarla başa çıkan diğer insanların acılarını ve sevinçlerini içtenlikle hissettiler. Empati, onların insanlar arasındaki bağları daha da güçlendirdi ve toplumsal ilişkileri daha anlamlı kıldı.

Gözleri olmayanların yaşadığı bu dünya, birçok insan için sıradan gibi görünen anlamları tekrar keşfetmenin bir hatırlatıcısıydı. Bu hikaye, görmenin sadece gözlerle sınırlı olmadığını ve yaşamın derinliklerine inmek için içsel bir bakış açısının ne kadar önemli olduğunu anlatan bir masal gibiydi.

 

Sonuç olarak,

Görme sadece gözlerle değil, içsel gözlerle de mümkün olan bir mucizedir. Gözleri olmayanlar, içsel gözlerini açarak yaşamın en değerli anlamını ve güzelliğini keşfettiler. Bizlere de, bazen gözlerimizi kapatıp içsel gözlerimizi açarak dünyayı daha derinlemesine görmeyi denemek düşer. Belki de, gören körler gibi, gerçek anlamı ve güzelliği sadece içimizdeki gözlerle görebiliriz.