admin

HAYALLERİNİ İMGELE

Facebook Twitter Pinterest LinkedIn      HAYALLERİNİ İMGELE   Şu cümleyi başarıya ulaşmışlar için sıkça etrafınızdan duymuşunuzdur; “Ne ballı, şanslı adam” veya “Ondaki şans bende […]

 

 

 

HAYALLERİNİ İMGELE

 

Şu cümleyi başarıya ulaşmışlar için sıkça etrafınızdan duymuşunuzdur; “Ne
ballı, şanslı adam
” veya “Ondaki şans bende olacaktı.”

Gerçekten
bu başarıları şansla izah etmek, onları sadece şanslı görmek yetiyor mu bu
başarıyı açıklamaya, tabii ki hayır !

Başarıya
ulaşmış yüzlerce insanın hayatını inceledim, okudum, onları diğerlerinden
farklı kılan en önemli fark ne diye araştırdım. Hepsinin en belirgin kesişim
noktası, kuvvetli inançlarıydı. Ama bir ayrıntıyı daha yakalamıştım, biz de
inanıyorduk ama başaramıyorduk, bu adamların inançları farklı mıydı? Aslında
cevap yine için de gizliydi. O kadar güçlü inançlara sahiptiler ki, artık
inandıklarını
zihinlerinde
imgeleyebiliyorlardı.

Tarihe
adını başarılarla yazmış Mimar Sinan mesela. Mimar Sinan başarmıştı evet, ama
onu farklı kılan yaptıklarına inancıydı ve bu inancını zihnin de
imgeleyebilmesiyleydi.

Mimar Sinan
ve Kanuni bugünkü Selimiye Camiinin arsasını gezerken Kanuni, Sinan’a arsayı
nasıl bulduğunu ve nasıl bir yapı imar edeceğini sorar.
Arsayı dikkatlice inceleyen Sinan padişahın sorusuna cevap vermez. Ortalık buz
kesmiştir, rüzgâr bile durmuştur adeta. Herkesin gözü Sinan’dadır ama o ses
vermez. Kanuni bir kez daha seslenir Sinan’a “Ne düşünürsün bre!” 80 yaşını
devirmiş koca mimarda hala ses yoktur. Arazide adımlamaya devam eder. Vezirler
ve orada bulunanlar korkularından geri çekilirler, sonuçta soruyu soran
Muhteşem Süleyman’dır.

 Aradan biraz vakit geçtikten sonra Sinan boş
arazide başını eğerek bir yerden geçer ve padişaha dönerek “Hünkârım burada giriş kemeri vardı, başım çarpmasın diye eğerek
geçtim”
der. Kanuni, Mimar Sinan’ın işine inancı karşısında
hayranlığını bir kez daha dile getirir.

Kimsenin bu
yaştan sonra yapamayacağına inandığı esere Sinan öyle bir inanmıştır ve zihnin
de imgelemiştir ki daha yapmadan ‘Ustalık Eserim’ diye dillendirmiştir. İnanç
ne kadar güçlüyse, zihinde oluşturduğu imgeleme de o kadar canlıdır. İmge ne
kadar canlıysa kişi o kadar atılgan ve heveslidir.

Bir defasında büyük bir eğitim kurumunun müdürü olan arkadaşıma bu
sürece nasıl geldiğini sormuştum. Sonuçta üç yıl önce asgari ücretle derse
giden bir öğretmendi, şimdi ise yüzlerce öğrencisi olan ve milyon liralara hükmeden
 birisi olmuştu. Verdiği cevap şans kelimesinden
fazlası olmuştu.

“Her gün
düşünüyordum” dedi, “Hep bu anı yaşıyordum. Fotokopi çekerken, derste, kantinde
hep bu anın olacağına inanmış ve kendimi burada düşünüyordum. Bazen inancımı o
kadar canlı imgeliyordum ki gözlerimi açtığım da hala bu anın lezzetini
hissedebiliyordum. Allah izin verdi ve inandıklarımı bana verdi.”

“Hiç mi
yıkılmadın veya pes etmedin?” diye sordum, bana gayet felsefi bir cevap verdi,

“Ustaya
sormuşlar; ustam her şeyi kaybettik ne yapacağız?

 Usta cevap vermiş; çay koyun
yeniden başlayacağız.”

 

Aradığımı
buna benzer birçok ortak başarı hikâyesinde bulmuştum, sadece inanmak değil,
inandığını imgelemekti mesele.