admin

İSPANYA (ENDÜLÜS) FETHİNİN BİLİNMEYEN TARAFI

Facebook Twitter Pinterest LinkedIn    İSPANYA FETHİNİN  BİLİNMEYEN TARAFI    (İNANÇ) Târık bin Ziyâd Emeviler zamanında Afrika’nın fethi ile görevlendirilmiş, Musa bin Nusayr tarafından hürriyetine […]

 


 

İSPANYA FETHİNİN  BİLİNMEYEN TARAFI

   (İNANÇ)

Târık bin Ziyâd Emeviler zamanında Afrika’nın fethi ile görevlendirilmiş, Musa bin Nusayr
tarafından hürriyetine kavuşturulan bir köledir.

Musa bin Nusayr, Târık bin Ziyâd’da sağlam karakter, kahramanlık, azim ve irade,
isabetli karar verme, güzel ve etkili konuşma, dinleyenlerde tesirler
uyandıracak kuvvetli bir hitabet görünce, O’nu Endülüs’ü (İspanya’yı) fetihle
görevlendirdi.

Târık bin Ziyâd, emrindeki dört gemi ve yedi bin asker ile 711 yılında Endülüs’e hareket
etti. Yolculuk sırasında, geminin güvertesinde Târık bin Ziyâd’ı hafif uyku
hali kapladı. Rüyada karşısında Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) vardı.
Rasülullah Efendimiz ve ashab-ı kiram kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş,
düşmana hücum etmek üzereler… Peygamber Efendimiz:

-Ey Tarık!… Yoluna devam et,
buyurdu
.

Sonra önde
Târık bin Ziyâd olmak üzere Endülüs’e girdiler.

Târık bin Ziyâd uykudan uyandığında, sevincinden yerinde duramıyordu. Endülüs’ün
fethinden artık emindi.

Askerler,
İspanya’nın  güneyinden, gemilerden inip karaya çıktılar. Târık bin Ziyâd, bütün gemileri yaktırdı. Sonra da askerlerine
şöyle hitap etti:

Ey mücahit kardeşlerim!…

Ey kahraman askerlerim!… Görüyorsunuz arkamızda nehir önümüzde düşman var. Artık
geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana saldırıp, bu toprakları almaktan başka
çaremiz yoktur.

Ey askerlerim!… Bize ancak doğruluk ve sabır yakışır. Kısa zamanda düşmana
saldırıp, hedefe varamazsak, kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa  cesaret vermiş oluruz. Bunun için her
hâlükârda düşmanı yenmemiz gerekmektedir. Biliyorum ki ölümden korkmazsınız.
Hedefimiz ölmek değil, İslam’ı yaymaktır.

Ey askerlerim!… Benim durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim
tehlikeler aynen benim için de geçerlidir. Kendimi tehlikeden bertaraf edip,
sizleri ölüm
ile karşı karşıya getirmiş
değilim. Sıkıntılara ve tehlikelere katlanmadan rahata kavuşulamaz. Sıkıntılara
katlanın ki, sonunda tatlı meyvelerini toplayalım. Halefimiz, sizin
yiğitliğinizi ve kahramanlığınızı bildiği için sizi bu işle görevlendirdi.
Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak. Bütün Müslümanlardan dua
alacaksınız. Savaşta, sizden önde olacağım. Var gücümle düşmana saldıracağım.
Düşman komutanını bizzat elimle yakalayacağım. Eğer hedefe varamadan şehit
düşersem, hemen içinizden birini komutan seçin. Cihaddan geri dönmeyin.

Târık bin Ziyâd’ın bu ateşli sözleri, müslüman askerleri heyecanlandırdı. Herşeyi unutup,
bir an önce düşmana saldırmayı düşünmeye başladılar. “Gemileri yakmak” tabiri
işte bu olaydan sonra kullanılır oldu.

Nihayet iki ordu  karşı karşıya geldi. Düşman
askerleri yüz bin civarındaydı. Târık bin Ziyâd elçiler göndererek şu teklifte
bulundu: “seni ve halkını İslam’a davet ediyoruz. Müslüman olursanız kardeşimiz
olursunuz, bağrımıza basarız, kabul etmezseniz cizye vererek kendinizi kurtarırsınız.
Bunu da reddederseniz aramızı kılıç ve savaş düzeltecektir.”

İspanya kralı,
askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklifi kabul etmedi. Müthiş bir savaş
başladı. Târık bin Ziyâd, akıl almaz bir şekilde savaşıyordu. Çarpışa çarpışa
İspanya Kralına ulaştı. Ani ve hızlı bir kılıç darbesiyle Kralı yere serdi.

Krallarının
öldüğünü gören düşman askerleri, şaşkın bir şekilde kaçmaya başladılar…

Böylece
Müslümanlar, Endülüs’e girmiş oldular. Burada Avrupalılara ilmi, adaleti,
insanlığı ve medeniyeti öğrettiler. Ve böylece Avrupa’ya ve insanlığa ışık
saçan Endülüs İslam Medeniyeti de doğmuş oldu.