ÖĞRETMEN OLMAK
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn ÖĞRETMEN OLMAK Bir gün yaşlı bir adam geldi dişçi kliniğime. Yüzü şişmişti, acı çekiyordu. Beni dikkatle izliyordu. Dişine baktım, tedavi gerekiyordu. […]
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn ÖĞRETMEN OLMAK Bir gün yaşlı bir adam geldi dişçi kliniğime. Yüzü şişmişti, acı çekiyordu. Beni dikkatle izliyordu. Dişine baktım, tedavi gerekiyordu. […]
Bir gün yaşlı bir adam geldi dişçi kliniğime. Yüzü şişmişti, acı çekiyordu. Beni dikkatle izliyordu. Dişine baktım, tedavi gerekiyordu.
Reçete yazmak için yan odaya geçtim, peşimden geldi. “Doktor bey, bir dakika daha bakabilir misiniz, yüzüme bir dakika daha bakabilir misiniz?” dedi.
Ben sanıyordum ki, dişini tekrar kontrol etmemi istiyor. “Amca, dişine baktım, sorun var, ilaç yazıyorum” dedim. “Hayır oğlum, dişime değil, yüzüme bak demek istiyorum, yüzüme iyice bak. Ben de sana uzun zamandır bakıyorum.
Sen tanıdık geliyorsun bana, evet sen o küçük çocuksun. Melek yavrum benim, nasıl unuturum seni, hatırladın mı beni” dedi. Bu sözleri duyunca çok şaşırmadım, çünkü binlerce hastamdan bazıları, çok az da olsa, para vermekten kaçınmak için böyle masallar anlatırlar ki, “Bir tane daha” dedim kendi kendime.
Yeşilhisar’a kar yağmıştı, öyle yağmıştı ki, sen karın içinde kayboluyordun. Hava çok soğuktu Ve senin ayakkabın yoktu, okula böyle gidip geliyordun. Sınıfta altı öğrencim vardı ayakkabısı olmayan. Sonra beşi ayakkabılı oldu, ayakkabısız bir sen kaldın Abdülkerim’im, canım.” “Başarılı insanlar kitap okurlar. Zaman bulmak için uğraşmazlar, zaman yaratırlar…”
Ben birden donup kaldım. 45 yıl sonra arada sırada aklıma gelip dua ettiğim Kuddusi öğretmenimdi bu. Onu böyle karşımda göreceğimi hiç düşünmezdim. Her aklıma geldiğinde, “acaba nerededir, belki de çoktan vefat etmiştir kim bilir” diye geçirirdim içimden. Nasıl unutabilirim böyle bir insanı? Beni böyle düşündüren sebepler aklıma geldi. Ben de iyi niyetli biriydim, ama bu iyi niyetimin bedelini çok ağır ödedim. Çok kandırıldım, hatta bazen “Ya Rabbi, yarattığın bu kadar insanın içinde bir tane bile iyi yok mu ey güzel Allah’ım” diye Rabbime yakarırdım. Kuddusi öğretmenime de başta öyle baktım doğal olarak.
O anlatmaya devam ederken dayanamadım, “canım öğretmenim siz misiniz” deyip, bekleyenlerin gözü önünde, gözyaşları içinde, küçük bir çocuk gibi sarıldım ona. Bırakmak istemedim onu. O da beni bırakmak istemedi. Öyle sıkı sarılıp öptük ki birbirimizi sanki hiç ayrılmayacaktık. O karlı ve fırtınalı günü ben unutmuştum ama o unutmamıştı ve O her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu meğer. Ben sadece o soğuk günde bana bir ayakkabı alıp beni mutlu ettiğini hatırlıyordum.
“Sınıfa girdim. Selam verdim, siz de verdiniz. Bizim meslekte oturmak olmaz bilirsin evladım, aldığın maaşın hakkını vermelisin. Dersi ayakta anlattım, seni izledim. Masum bir halin vardı. Dersi tekrar etmen için seni tahtaya çağırdım.
Bu sefer farklıydın. “Kalkmak istemiyorum” dedin. Buna şaşırdım küçüğüm! Kızdım, tekrar adını söyledim, “Tahtaya kalk!” Gözlerin yaşardı ama kalkmadın. Ne yazık ki, gururuma yenik düştüm.
Her şeyi bildiğimi sanan bir öğretmen idim kendimi. Yokluktan donan onurunu anlayamadım, duyamadım. Kalktın, evet kalktın; yanıma geldin, gözlerime baktın. Israr etmesem konuşmayacaktın, biliyorum. Yavaşça yaklaştın, kulağıma fısıldadın.
Hâlâ kulaklarımda o sözün; “Öğretmenim! Ayakkabım yok, tırnaklarım taşlara çarpıp kanıyor, üstelik ayağımda çok pis, görüyorsunuz. Teneffüste herkes dışarı çıktı. Kalmanı istedim, ağlıyordun. Öyle ağlıyordun ki, ancak nehirler dile gelirdi gözyaşlarında. Sarıldın sıkıca, biliyor musun, biraz evvel sarıldığın gibi? Bir daha hiç kimse sarılmadı bana. Bakıştık birbirimize, babayla oğul gibi. Sonra ağlayışımıza güldük. Cebimden para çıkarıp sana uzattım. Yeni bir ayakkabı al diye, öyle onurluydun ki almadın. Sonra bir hikâye anlattım, inandın bana. “Söz veriyorum öğretmenim!” diyerek parayı aldın.
Biliyor musun ben o gece hiç uyumadım. Defalarca sorguladım kendimi. Koluma çantayı takıp okul bahçesinde tur atmanın öğretmenlik olmadığını o gün anladım. Sıcacık evimin odasında şiirler, hikâyeler yazarken, öğretmenliğin tahta başında kalmadığını seninle öğrendim güzel çocuk. Ben hayatı yeniden seninle keşfettim.
Ertesi gün Cuma idi, hayatımda daha da büyük mutluluğu o gün yaşadım.
Alçak sesle “Öğretmenim gelir misiniz?” Gözlerindeki o ışık var ya, sanki yeniden doğdum o ışıkla. Ayakkabılarını gösterdin bana, umutların kadar parlaktı ayakkabıların. Giderken elime bir miktar para verdin. “Bu ne?” dedim. Yeşilhisar da Cuma günleri pazardı ve sen, ucuz olsun diye ayakkabılarını pazardan almıştın. Kalan parayı da bana getirmiştin.”
Sen ne kadar büyük yüreği olan bir çocuktun. Şimdi Rabbime bu günleri gösterdiği için şükür ediyorum.
Öğretmen olmak dünyaya bir fidan dikmektir. Bir neslin kaderine dokunmaktır. Paradan daha değerli şeylerin olduğunu yaşayarak anlatmaktır.
Velhasıl öğretmen olmak Peygamberlik Yadigarıdır.