admin

ÖLÜM VE VAROLUŞ

ÖLÜM VE VAROLUŞ (İmamı Gazali)

Facebook Twitter Pinterest LinkedIn ÖLÜM VE VAROLUŞ SEBAT, TAHAMMÜL VE AKIL Bütün benliğinle korktuğun şiddetli bir musibet ansızın çıkagelse, ne yaparsın? Kalbini yerinden söküp atacak […]

ÖLÜM VE VAROLUŞ

ÖLÜM VE VAROLUŞ

SEBAT, TAHAMMÜL VE AKIL

Bütün benliğinle korktuğun şiddetli bir musibet ansızın çıkagelse, ne yaparsın?

Kalbini yerinden söküp atacak korkuya kapılır ve seni dipsiz bir kuyuya fırlatacak yok edici kasırgalara teslim mi olursun?

Yoksa kendinden emin bir şekilde karşılar ve bu sıkıntılar arasında doğru fikre götürecek güvenilir bir dayanak bulmaya mı çalışırsın?

Dale Carnegie, diyor ki:

1- “Kendinize sorun: Mümkün olan en kötü sonuç nedir?

2- Gerekirse bunu kabul etmeye hazırlanın.

3- Sonra onu düzeltmeye sükûnetle başlayınız.” İşte bu, dinin ve aklın tâbilerine tavsiye ettiği yoldur. Arap edebiyatında imtihanlarla dolu geleceğe dair cesaretli sözler söylemiş birçok hazine vardır.

“Teebbet Şerren” lakabıyla bilinen Sabit b. Zuheyr bunlardan biridir.

İşte beyitleri:

Kişi eline geçen fırsatları değerlendiremezse, kayıp gider.

Ve kaybettikleri arkasından bakıp, acı çeker.

Fakat sağduyu sahibi kimse,

Basma bir musibet gelmeden onu görendir.

Zamanla mücadele eden güçlü yaşar.

Burnunun biri kapansa, diğerinden nefes alır.

Teebbet Şerren, bu nasihatlarıyla aslında Amerikalı mühendis Willis Carrier’in

söylediklerini açıklıyor. Üzüntünün yol açtığı sorunlar, insanın zihnini mesele

üzerine yağunlaştırmasını zorlaştırır, üzüldüğümüzde düşüncelerimiz dağılır,

hadiseyi değerlendirmekten ve gerekli kararı almaktan aciz kalırız. Kendimizi en

kötü ihtimale alıştırır ve sonuç ne olursa olsun katlanmaya hazırlarsak; zorlukların

üstesinden gelmeyi ve en güzel şekilde halletmeyi başarabiliriz.

Şüphesiz, krizler karşısında sinirlerine hakim olan ve etrafında dönenleri gören,

neticede mutlu sona ulaşan kimse olacaktır.

Kutrî’nin söylediklerine bir bak:

Diyorum ki, ey nefis! Nice yiğitler ışık gibi geldi geçti. Yazıklar olsun, sen hakkıyla

korkamadm. Ecelinden, bir gün fazla kalmak istesen Bunu asla kabul etmeyecektir!

Başka bir beyit:

Ey nefis! Ölüm boğaza dayandığında ve korkudan heyecana kapıldığında,

Yerine otur ve sakin ol… Ya hamdedersin ya da rahata erersin.

Bu beyitler, sinirler gerildiği anda yiğitlik yapmaya dair güzel tasvirler içeriyor.

Ansızın vuku bulan bir kriz anında, kontrolü kaybetmek den eline ne geçer?

Şâir, yaklaşmakta olan tehlikeyi farkedince, bütün gücüyle düşündü ve kurtulmak

ümidiyle kendini rüzgara bıraktı. Hayır. Kaçmak vakti gelen eceli geri döndürmez! Kaçmak, utanç

vericiydi. Oturup sakinleşti.

Eğer ölürse ruhu rahatlayacak, yaşamaya devam ederse hamt etmesi için yeni bir fırsat doğacaktı. Kişi dönen tehlikeleri önceden sezebiliyor, sükûnetini muhafaza edebiliyorsa, başına gelen hadiseler karşısında doğru kararı alabilir, başarı onu asla hataya düşürmez. Rasûlü Ekrem (s.a.v.) şöyle buyuruyor: Sabır, ilk darbe anındadır.”

Bazı korkulan sürprizlerin olabileceğini düşünür insan. Bu esnada beklemenin verdiği üzüntü, ölümden daha beterdir.

Aşırı endişeden dolayı yemekten içmekten kesilir, yüzünde tebessümün izi bile kalmaz.

İnsanlar fakirlik korkusundan dolayı fakir, esaret korkusundan dolayı esirdir…

Bu çok açık bir gaflet… Olgun bir mü’min olabilecek en kötü şeyi düşünür sonra bu

varsayımın ardından- yaşamak için yeterli unsurları muhafaza etmeye ve teselli

edecek şeyleri bulmaya çalışır. Rasûlü Zî’şân Hazretlerinin buyurduğu gibi.

“Müslümanlar başlarına gelen musibetlerde, benim uğradığım musibetlere uğramamış olduklarını düşünerek teselli bulsunlar.”

Evet, hayatı dersler alınacak ibretlerle doluydu. Kaderinde kovulmak da vardı… Ve her zorluktan sonra gelen kolaylık…

İnsan elinde olanı kaybetmekten veya ağır bir yükün altına girmekten korkar. Her iki duruma da vukuundan sonra pek de şiddetli ezâ ve cefâ’ olmadan katlanılır.

Bir tanıdığım vardı; ameliyatla ayağını kesmişlerdi, teselli etmek için ziyaretine gittim. Adam akıllı ve bilgili biriydi, şu sözleri söylemeye karar verdim: Ümmet senden çok iyi bir atlet veya başarılı bir güreşçi olmanı beklemiyor. Senden sağlam düşünceler ve aydınlatıcı fikirler bekliyor. Elhamdülillah ona da sahipsin…

Yanma vardığımda bana dedi ki: “Allah’a ham-dolsun, ayaklarım bana on sene güzel arkadaşlık etti. Gönlümün razı olduğu, dinin selâmetinde geçen son on sene içinde…”

Dale Carnegie ise bize şu nasihatları aktarıyor: “Böyle olmasına katlanın… Zira, olan şeye katlanmak herhangi felaketin sonuçlarını önlemeye doğru ilk adımdır.” Bu hikmetli sözler Profesör William James’e ait.

Aynı fikri Çinli Filozof Lin Yutang şöyle ifade eder: “Hakiki fikir selâmeti, en kötü sonuçları kabul etmekle gelir. Ruhsal bakımdan zannederim ki, bir kudret kaynağıdır. Bununla beraber milyonlarca insan, öfke ve ıstırap içinde hayatlarını perişan ettiler. Çünkü en kötü sonucu kabul ederek

onu düzeltmeye teşebbüs etmek istemediler. Enkazdan mümkün olanı kurtarmak istemediler. Umutlarını yeniden kuracakları yerde, geçmişle amansız bir savaşın içine girdiler. Ve sonu gelmez üzüntülere kendilerini terk ettiler.”

Başarısız geçmişe üzülmek, yaşanan acılara ve yenilgilere bitesiye göz yaşı dökmek İslam’ın nazarında; Allah’ı inkâr etmenin ve kadere karşı çıkmanın bazı alâmetleridir.

İmanın mantığı, tüm bu musibetleri unutup daha güçlü bir umutla yeni bir hayata başlamayı, daha çok çalışıp ileri gitmeye gayret etmeyi gerektirir.

Âyet-i Kerîme bunu teyit etmekte:

“Ey iman edenler, küfre sapanlar ile yer yüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: “Yanımızda olsalardı ölmezlerdi, öldürülmezlerdi.” diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah’tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.”. insanlar ne komikti.

Olgun kişiliğin alâmetlerinin beslendiği kaynak, bu canlı ve doğru mânâlarla aynıdır.

Bazı insanlar sabrı ahmaklık olarak görse de; sinir anında hasta tabiatlı bir kimsenin budalalığıyla, güçlü bir adamın sakinliğini ayırt etmelisin.

Tam özgürlüğün ilk dersi, kişinin kaybettiği ihtiyacı için kimseye boyun eğmemesidir.

Kişinin isteklerinin kölesi olması büyük bir noksandır; kişiliğinde açılmış büyük bir gedik, imanında onarılması zor bir yaradır.

İman, hakikatte insanı kaya gibi sağlam yapar, esen her rüzgârdan etkilenmez, her dosta boyun eğdirtmez. Felaketler karşısında paniğe kapılmayan kimselerin kişiliklerini incelediğimizde kaybettiklerini büyütmediklerini, kayıp gidenlere karşı kendilerini teselli edebildiklerini görürüz. Bu şuurla puslu gecelerde başlarına gelebilecek her türlü acıya direnebilirler.

* * *