UMUDUNU KAYBETME
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn UMUDUNU KAYBETME “Musibetlerin en büyüğü insanın umudunu kaybetmesidir” buyuruyor Bursevi hazretleri. Rahmet denizini inkara eş tutuyor […]
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn UMUDUNU KAYBETME “Musibetlerin en büyüğü insanın umudunu kaybetmesidir” buyuruyor Bursevi hazretleri. Rahmet denizini inkara eş tutuyor […]
“Musibetlerin en büyüğü
insanın umudunu kaybetmesidir” buyuruyor
Bursevi hazretleri.
Rahmet denizini inkara eş
tutuyor umutsuzluğa talip olmayı. Hâlbuki Rabbimiz şirk hariç affedilmeyecek
bir günah yoktur diye nida ediyor umut ağacımıza. Bu yüzden ki yarınlarımızı
yaratan mürebbimize umutsuz olarak sabahlamamız musibetten başka ne olabilir ki?
Hata ve günahlarla
kaybettiğimiz umutlarımız için ikaz edilen bizler, zaten hatasız ve yanlışsız
tercihlerle yaşasaydık ne farkımız kalırdı ki meleklerden.
Bizi en şerefli unvanına
yükselten bu hatalardan ders çıkarıp geleceğimizi umutla inşa etmek değil mi?
Kaybedince insan umudunu, yaşamaya ne gerek var sorgusu dolduruyor fehimini.
Dün yaptın bugünde yap ne olacak sanki diyerek iteleniyor aynı hatalara.
Tutacağı umut dalı kalmayan bir insan, en vahşi hayvandan bile daha aşağı
hislerle uyanıyor sonraki günlerine.
Bilmelisin ki Allah’ımız
yarattıklarından sadece iki grubu kemale erdirecektir. Biri melek diğeri
insanoğlu. İnsanı en şerefli ve yüce mertebeye yükseltmesi yine iki sebebe
mebni kılınmıştır. Biri ibadet diğeri ise sevgi ile ümit kâr yaşamaktır. Sadece
ibadet etmek meleklere mahsusken, insanoğlu ibadetle sevgiyi ümide nakşetmiş ve
meleklerden bile üstün olma kemalatına ermiştir.
Bu kadar hata ve yanlışa
rağmen rabbimiz bu ayetin başında günahla yaşayan insanlığa kullarım diye hitap
ederek, umutla nefes almanın gücünü bahşediyor bizlere.
Umudunu kaybeden her şeyini
kaybetmiş derler, çünkü umut son nefese kadar bekleyebilmektir, her saniye de “ya
şimdi olursa” hissini taşıyabilmektir. Eğer kaybolursa bu his, artık
intihar düşüncesi sarar bedeni. Çünkü yaşamaya gerek kalacak bir beklenti de
kalmamıştır kişide.
Umut etmek bir kapı kapansa
da başka bir kapının açılacağını bilmektir. Kapıyı yaratanın da, açanın da,
kapatanın da Rabbimiz olduğunu bilip onun rahmetinin hudutsuzluğunu kabullenmek
ve teslim olmaktır. Yani umut etmek iman etmektir.
Şeytan cehenneme dost
kazandırmak için ilk ümide saldırır. Çünkü kaybedilecek en son ve en muhkem
kale orasıdır. İnsanın ümit kalesi düştü mü, yarınların beklentileri yerle bir
olur, yaşamanın bile bir anlamı olmaz, kaderi suçlar ve ümitsizlik cehennemine
şeytanı kendine eş eder.
Bir adam yolda ağlayarakgidiyordu. Karşısından gelen bir Allah dostu, adama sordu:
Hayırdır, neden ağlıyorsunevlat, bir felakete mi uğradın yoksa? ´.
Sorma der ağlayan adam,
Mahvoldum dükkânım yandı,
bütün malvarlığım gittiği gibi kasadaki paralarım da yandı; bütün servetim
gitti ve geriye sadece borçlarım kaldı.
O Allah dostu kişi, adamın
başını şefkatle okşar ve der ki:
Bunlar ağlanacak kayıplar
değildir evlat. Ben de ümidini kaybettin de onun için ağlıyorsun sandım.! Şunu
unutma ki ümidini kaybeden adam her şeyini kaybeder. Ama ümidini
kaybetmeyen adam yeniden teşebbüse geçer kaybettiklerini zaman içinde yine
kazanabilir. Yeni kazanacaklarının kaybettiklerinden daha güzel ve kıymetli,
senin için hayırlı olup olmadığını bilemezsin. Onun için sen ümidini kaybetme
evlat.
Ümit etmek olmasaydı eğer,
Hz Peygamberimiz (s.a.v.) Ebu Cehl’in kapısına 300 küsur kez gidip İslam’ı
anlatır mıydı? Ya da Tebbet suresi inip Ebu Leheb’in ebedi Cehennemlik olması
kesinleşmesine rağmen, evine kadar defalarca gidip Ebu Leheb’i İslam’a davet
eder miydi?
Umutla yaşamak, insanın
hedefleri için harekete geçmesi demektir. Ümitle yaşayan insan hayalleri ve
hedefleri için merdivenler yapar, kapıları açar ve hep dünden bir fazla daha
iyi olabilmek için çaba gösterir. Allah’ımız umudunuzu kaybetmeyin emri celili
ile bizlere oturup kalmayın emrini de vermektedir. Çünkü umudu olanın
yaşayacağı yarınları ve planları vardır.
Umut etmek veya umutsuz
yaşamak bulaşıcıdır. Eğer ortamın umudunu kaybetmiş, gönlü kör insanlarla
çevriliyse sende zamanla onlardan biri olmaya mahkûmsun. Eşin ailen veya
arkadaş ortamını bir düşün, her beraberliğiniz de kurdukları cümlelerin içeriği
umut mu aşılıyor, yoksa umudunu kaybetmişliğin feryadı mı var?
Hiç ölmeyecekmiş gibi
yarını, yarın ölecekmiş gibi bugünü umutla yaşayan insanların mutluluk savaşını
kazananlar olduğunu rahatlıkla görebilmekteyiz. Yarına kalabilmek için, bugün
düşseler bile umutla yeni kapıları çalmaktan asla vazgeçmezler, ayağa kalkıp
tekrar tekrar denerler. Konfüsyusun da dediği gibi “Zafer asla yıkılmamak
değil her yıkıldığın da yeniden ayağa kalkabilmektir”. Korkunun esareti
altında ezilip yıkıldığında kolundan tutacak bir manevi eldir umut etmek.
Çünkü
Allah’ımızın emridir “Umudunu kaybetme ve ayağa kalk”.
Korku öyle bir bataktır ki
düşersen boğulursun,
Ümide sarıl sımsıkı, seyret
ne olursun.
MehmetAkif ERSOY
Umutsuz yaşanmayacağını bilen umut tüccarları
çevreledi etrafımızı. Kimi hayalini kurduğumuz evi ballandırarak anlatıp umut
dağıtarak temelinden sattı bizlere, kimi bineceğimiz arabayı umutlarımızla
süsleyip çekilişlere taşıdı. Yılbaşları umudunu şaşırmış insanlarla dolmuyor mu
piyango bileti sıraları, ya bana çıkarsa beklentisi ile kurulan hayaller
süslemiyor mu başıboş dimağları. İzlediğimiz filimler bile umut sömürüsü
üzerine kurulduğunu da hatırlamak gerek. Sahnelerde hep bir umutla beklenen
kahraman vardır yâda hayatlarını değiştirecek bir haber. O olmadı mı film
sahneleri bile akıp gitmez, devam edemez tıpkı hayat filmimizin devam edemediği
gibi.
Umut etmek son nefese kadar
nasıl yaşarsan yaşa bir kapının olduğunu bilerek ve inanarak yaşayabilmektir.
“Nice umutsuz kapılar vardır
açılmaz, rabbimin kapısı büyüktür kapanmaz. Sen umudunu kaybetme, Rabbim kulunu
yalnız bırakmaz”. Hz. Mevlâna